Bir otostopçunun galaksi rehberinin yazarı Dougles Adams, "It can hardly be a coincidence that no language on Earth has ever produced the phrase, 'as pretty as an airport.' Airports are ugly. Some are very ugly. Some attain a degree of ugliness that can only be the result of a special effort." diyerek ağır konuşmuş hava alanları hakkında. Kabaca "Dünya üzerindeki hiç bir dilde 'hava alanı kadar güzel' diye bir cümlenin kurulmuş olmaması bir tesadüf değildir. Hava alanları çirkindir. Bazıları çirkin olması için özel bir uğraş gösterildiğini kanıtlayacak bir çirkinlik derecesine ulaşmıştır" şeklinde çevirebilecek bu ifade hakkında, onlarca hava alanı gezmiş, bagaj konveyor hattından, hava trafik kontrol kulesine kadar görmüş, pist üzerinde sabahlamış birisi olarak, bir kaç kelam etmek istedim.
Hazır büyük puntolarla internet sitesinden "Dünyanın en dakik, en az rötar yapan, en az sefer iptal eden" reklamları eksik olmayan hava yolları Scandinavian Airline Systems, ki kendilerini kısaca SAS olarak tanıyoruz, uçuşumu iptal etmiş, 4 saat kendine yapacak daha güzel bir şey bul demiş, bu ortayı golle süslemek istedim.
Douglas abi neden böyle demiş, neyi kastetmiş, tam olarak bilmiyorum, güzellik göreceli tabi ki, ama hava alanlarını terminal ve pist/apron olarak ikiye ayırırsak; bu önerme sadece pist tarafı için geçerli olabilir bence.
Belki bu konuda o tarafta çok çile çekmiş olduğum için, ön yargılı davranıyor olabilirim bile. Sonuçta objektif olarak bakabilirsek olaya, pist üzeri bambaşka bir dünya. Her şeyin insan ölçeğine göre büyük olduğu, gürültülü, tehlikeli ve heyecanlı bir yer aslında. Bir kere uçak denen bir olgu var. Bilmem kaç tonluk, metal kütlesi, uçuyor. Uçabiliyor. İşin fizik ve mühendislik kısmını bilmeyen büyük bir çoğunluk için aslında büyük mucize. Sadece uçaklar değil, temizlik araçları, karla mücadele araçları, yangın söndürme araçları, uçakları park yerinden iterek çıkartan "pushback"ler... her şey üst düzey mühendislik, büyük bir teknoloji deryası. İşin mekanik kısmını bir yana, günde örneğin İstanbul'un rekoru bin yüz küsürlü bir rakam, ortatlama 700, 800 uçak trafiğinin güvenli ve aksamadan yapılabilmesini sağlayan elektronik sistemler, Iğdır'dan verdiğiniz bagajı, Seoul'den alabilmenizi sağlayan RFID'li bagaj konveyorleri, siz camdan bakınca kanadını ucunu göremezken, pilotun pisti görebilmesini sağlayan, ki benim uzmanlık alanımdır, pist aydınlatma sistemleri, ILSler, VOR'lar Glide pathler filan falan derken, dışarıdan bakıldığında çirkin diyebileceğimiz, ama aslında içi güzel yerler pistler.
Dışı çirkin dedim, çünkü gerçekten yapısı gereği, genelde ağaçsız, susuz, yukarıdan bakınca biçimsiz koca bir beton yığını hava alanları. Bu betonarmenin verdiği soğukluk, üzerinde dolaşan bir sürü metal yığınıyla birleşince, çok parlak bir görüntü çizmiyor haliyle.
Gelelim terminallere... Terminaller, terminallerimiz. Sadece olsun diye yapılmış, prefabrik, kutu gibi terminalleri geçersek, büyük, uluslar arası terminaller bırakın çirkini, bence güzelden de öte, süper yerlerdir.
Bin bir milletten insanı, sürekli bir şeyler yaparken görebileceğiniz, oturup bir köşeden izleyebileceğiniz veya bir şekilde bir şeyler yaparak bu kalabalığa dahil olabileceğiniz başka bir yer dünya üzerinde ya yoktur, ya da çok azdır. Alışveriş yapan, telaşla koşturan, uyuyan, ayrılan, kavuşan, gülen, ağlayan... İnsanlığa ait her şeyi bulabileceğiniz yerlerdir terminaller. Üstelik, onlarca farklı kültürün, benzer durumlara nasıl tepkiler verebileceğini gözlemleyebileceğiniz, ilginç çıkarımlar yapabileceğiniz, sosyal mekanlardır.
Genelde kompakt yerlerdir. Seyahat ettiğinizin farkında olarak tasarlandıklarından, bir şekilde her şeyi elinizin altında tutmaya çalışırlar terminaller. En sevdiğim özelliklerinden birisi budur mesela. Sonra, bazılarının dekorasyonu çok güzeldir. reklamlar bile normalde görmeye alışık olduğunuzdan daha güzeldir içeride.
Douglas Adams ne düşünerek söylemiş bu sözü inanın bilmiyorum, ama sonuç olarak ben seviyorum hava alanlarını. Sonuçta ekmeğimizi çıkardığımız yer. Hava alanlarının sizleri gitmek istediğiniz yerlere götürmesi dileğiyle, iyi yolcuklar dileriz.
Stockholm Arlanda Terminal 3'ten sevgilerle!
Hazır büyük puntolarla internet sitesinden "Dünyanın en dakik, en az rötar yapan, en az sefer iptal eden" reklamları eksik olmayan hava yolları Scandinavian Airline Systems, ki kendilerini kısaca SAS olarak tanıyoruz, uçuşumu iptal etmiş, 4 saat kendine yapacak daha güzel bir şey bul demiş, bu ortayı golle süslemek istedim.
Douglas abi neden böyle demiş, neyi kastetmiş, tam olarak bilmiyorum, güzellik göreceli tabi ki, ama hava alanlarını terminal ve pist/apron olarak ikiye ayırırsak; bu önerme sadece pist tarafı için geçerli olabilir bence.
Belki bu konuda o tarafta çok çile çekmiş olduğum için, ön yargılı davranıyor olabilirim bile. Sonuçta objektif olarak bakabilirsek olaya, pist üzeri bambaşka bir dünya. Her şeyin insan ölçeğine göre büyük olduğu, gürültülü, tehlikeli ve heyecanlı bir yer aslında. Bir kere uçak denen bir olgu var. Bilmem kaç tonluk, metal kütlesi, uçuyor. Uçabiliyor. İşin fizik ve mühendislik kısmını bilmeyen büyük bir çoğunluk için aslında büyük mucize. Sadece uçaklar değil, temizlik araçları, karla mücadele araçları, yangın söndürme araçları, uçakları park yerinden iterek çıkartan "pushback"ler... her şey üst düzey mühendislik, büyük bir teknoloji deryası. İşin mekanik kısmını bir yana, günde örneğin İstanbul'un rekoru bin yüz küsürlü bir rakam, ortatlama 700, 800 uçak trafiğinin güvenli ve aksamadan yapılabilmesini sağlayan elektronik sistemler, Iğdır'dan verdiğiniz bagajı, Seoul'den alabilmenizi sağlayan RFID'li bagaj konveyorleri, siz camdan bakınca kanadını ucunu göremezken, pilotun pisti görebilmesini sağlayan, ki benim uzmanlık alanımdır, pist aydınlatma sistemleri, ILSler, VOR'lar Glide pathler filan falan derken, dışarıdan bakıldığında çirkin diyebileceğimiz, ama aslında içi güzel yerler pistler.
Dışı çirkin dedim, çünkü gerçekten yapısı gereği, genelde ağaçsız, susuz, yukarıdan bakınca biçimsiz koca bir beton yığını hava alanları. Bu betonarmenin verdiği soğukluk, üzerinde dolaşan bir sürü metal yığınıyla birleşince, çok parlak bir görüntü çizmiyor haliyle.
Gelelim terminallere... Terminaller, terminallerimiz. Sadece olsun diye yapılmış, prefabrik, kutu gibi terminalleri geçersek, büyük, uluslar arası terminaller bırakın çirkini, bence güzelden de öte, süper yerlerdir.
Bin bir milletten insanı, sürekli bir şeyler yaparken görebileceğiniz, oturup bir köşeden izleyebileceğiniz veya bir şekilde bir şeyler yaparak bu kalabalığa dahil olabileceğiniz başka bir yer dünya üzerinde ya yoktur, ya da çok azdır. Alışveriş yapan, telaşla koşturan, uyuyan, ayrılan, kavuşan, gülen, ağlayan... İnsanlığa ait her şeyi bulabileceğiniz yerlerdir terminaller. Üstelik, onlarca farklı kültürün, benzer durumlara nasıl tepkiler verebileceğini gözlemleyebileceğiniz, ilginç çıkarımlar yapabileceğiniz, sosyal mekanlardır.
Genelde kompakt yerlerdir. Seyahat ettiğinizin farkında olarak tasarlandıklarından, bir şekilde her şeyi elinizin altında tutmaya çalışırlar terminaller. En sevdiğim özelliklerinden birisi budur mesela. Sonra, bazılarının dekorasyonu çok güzeldir. reklamlar bile normalde görmeye alışık olduğunuzdan daha güzeldir içeride.
Douglas Adams ne düşünerek söylemiş bu sözü inanın bilmiyorum, ama sonuç olarak ben seviyorum hava alanlarını. Sonuçta ekmeğimizi çıkardığımız yer. Hava alanlarının sizleri gitmek istediğiniz yerlere götürmesi dileğiyle, iyi yolcuklar dileriz.
Stockholm Arlanda Terminal 3'ten sevgilerle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder